Ahmet Hakkı TURABİ[1]
Türk Din Mûsikîsi “cami mûsikîsi” ve “tekke mûsikîsi” olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Cami mûsikîsi, Camide icra edilen, gerek ibadet sırasında, gerekse ibadet öncesi ve sonrasında çoğu zaman irticali olarak makamların melodik yapıları uygulanarak ortaya çıkan ses musikisidir. Cami musikisinde güfteleri oluşturan metinler, çoğunlukla Arapça olup, Türk din musikisi kaidelerine göre ve ayrıca zaman içerisinde olgunlaşan ve gelişen cami musikisi zevki çerçevesinde bestelenmiştir.
Tekke Musikisi ise İslam Dini çerçevesinde kurumsallaşan birçok tarikatta, oturarak ya da ayakta olmak üzere çeşitli şekillerde, “hareket ve müzik ögeleri taşıyan dini tören” demek olan ayinlerde, gerek raks için, muhabbetullaha ulaşmak ve masivadan uzaklaşıp nefsi arındırmak için bestelenmiş eserlerin bütününden oluşan musikidir.
Şunu önemle belirtmek gerekir ki tasavvuftaki amaç mûsikî ve edebiyat değildir. Burada amaç kişiyi Hakk’a çekmektir ve bu meyanda kişide yaratılıştan varolan estetik duyguları harekete geçirerek mevcut –müzik, raks, giyim, konuşma, davranış biçimleri vb.- “beşeri” zevki “ilahi” zevk aşamasına yüceltmektir. Zira tasavvufun hakiki amacı yalnızca “Hakk”tır.
Tekke musikisinde – şuğullerdeki Arapça ve Mevlevi ayinlerindeki Farsça güfteler müstesna – kullanılan güftelerin çoğunluğunu Türkçe sözlü metinler oluşturmaktadır. Tekke mûsikîsi formlarının beslendiği ana kaynak, tasavvufî Türk edebiyatı manzûmeleridir. Özellikle tarîkat mürşidlerinin müridlerine sûfî yolu anlatma ve eğitimlerini kolaylaştırma meyanında kaleme aldıkları şiirler –nutuklar-, ilâhi, tevşîh, na‘t, mevlid vb. dînî mûsikî formları için güfte olmaktadırlar. Bu güftelerden pek çoğu bestelenmiş olup, bestelenen eserler gerek tekkelerde zikrullah esnasında, gerek câmiilerde ibadet esnasında kullanılmışlar ve hala kullanılmaktadırlar. Gönüllerden çıkan bu eserlerin ifade ettikleri anlamların, mûsikînin ruhlar üzerindeki olumlu tesir gücüyle birleşince gönüllere daha da kolay ve etkili bir şekilde nüfûz ettiği tecrübe edilmiştir. Bu anlamda aslında müzik içinde ilaç bulunan kapsül mesabesindedir. Alınması gereken gerçek mesaj yani şifa kapsülün içindedir; kapsül bu ilacın yutulmasını kolaylaştırmakta ve daha uzun müddet muhafazasını temin etmektedir.
Türk İslâm Edebiyatı ve İslâm Tasavvufu’nun önde gelen isimlerinden biri olan Niyâzî-i Mısrî Hz., nutk-i şerîflerine[2] yapılan bestelerle de özellikle Türk Din Mûsikîsi’nin güfte kaynaklarından biri olmuştur. Bazı nutukları defalarca –farklı makamlarda- bestelenmiştir.
Pek küçük yaşlardan beridir dinlediğimiz “Tende cânım canda cânânımdır Allah hû diyen”, “Dermân arardım derdime, derdim bana dermân imiş” veya “Can yine bülbül oldu, har açılıp har soldu” mısralarıyla Niyâzî-i Mısrî hazretleri, belki de tasavvufî düşüncemizi mayalayan ilk mürşidlerden biridir. Nutk-i şerîflerine yapılan bestelerle dillerden kulaklara, gönüllerden kalplere akan Niyâzî-i Mısrî’nin tasavvuf anlayışı ve öğretileri, Türk Tekke Edebiyâtı’nın en önemli ve etkin eserleri başında gelmektedir. Onun manzûmeleri, sahamız olan Türk Din Mûsikîsi formları için vazgeçilmez güfte kaynağı haline gelmiştir. Hazretin manzûmeleri, başta kendi müridlerinden Bursa Ulu Câmi müezzini zâkirbaşı Karaoğlan Mustafa Efendi olmak üzere Hâfız Post, Derviş Ali Şîruganî (Dede Ali), Buhûrîzâde Mustafa Itrî, Çâlâkzâde Mustafa Efendi gibi devrin en meşhur bestekârları tarafından bestelenmiştir. Niyâzî-i Mısrî’nin şiirleri günümüze kadar pek çok sanatkâr tarafından na‘t, durak, tevşih, ilâhî gibi dînî mûsikînin çeşitli formlarında bestelenmiş ve bu beste faaliyeti günümüzde de devam etmektedir.
Yûnus Emre, Eşrefoğlu Rûmî, Aziz Mahmud Hüdâyî, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi Dîvân sahibi mutasavvıfların manzumelerinin büyük bir kısmının bestelenerek yüzyıllarca hânkâhlarda, ârifler meclislerinde okunduğu bilinmektedir. Yunus Emre’den sonra güfteleri en çok bestelenen kişi Niyâzî-i Mısrî hazretleri olmuştur. Hz. Yunus Emre’nin manzumelerine 731 farklı beste yapılmıştır. Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin şiirlerinin ise 281 farklı bestesi vardır.
Niyâzî-i Mısrî’nin Yaşadığı XVII. Yüzyılda Türk Mûsikîsi
Niyâzî-i Mısrî (1618-1694) Osmanlı Devleti’nin iktisâdî, dînî, siyâsî ve toplumsal alanlar da dahil olmak üzere pek çok alanda karmaşa içerisine düştüğü XVII. Yüzyılda yaşamış bir mürşid ve mutasavvıf şâirdir. Tasavvuf-tekke edebiyâtının en güzel örneklerini verdiği Dîvân’ındaki gazel ve ilâhilerinde tasavvufî aşk ve neşveyi, zühd ve takvâyı samîmi bir dille işlemiş; bu manzûmeler, kendi döneminden başlayarak daha sonraki dönemlerde de tekke mûsikîsinin en çok tercih edilen örnekleri arasında yer almıştır.
Devletin bünyesinde bazı olumsuzlukların başlamasına rağmen sanat faaliyetleri, bilhassa mûsikî açısından tüm ihtişamıyla devam etmektedir. Bu devirde Osmanlı toplumunda yetişen ilim adamları arasında şâirliğiyle de tanınan Nev’îzâde Atâî (ö.1635) ansiklopedik çalışmaları, Peçevî İbrahim Efendi (ö.1649 veya 1651) ve Müneccimbaşı Ahmed Dede (ö.1701) de devrin tarihçileri arasında özellikle zikredilmelidir. Kâtip Çelebi (ö.1657) ve Evliyâ Çelebi (ö.1684?) yazdıkları eserlerle türlerinin en mükemmel örneklerini verdiler. Gezdiği bölgelerdeki çok çeşitli mûsikî türlerini dinleme imkanı bulan Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’si, dönemin mûsikî eserlerine dair son derece değerli bilgiler vermesinin yanı sıra İstanbul’da kullanılan sazlar hakkında birinci derecede kaynak olabilecek nitelikte bir eserdir. Diğer taraftan Nef’î (ö.1635), Atâî, Şeyhülislâm Yahyâ (ö.1644), Nâilî (ö.1666), Neşâtî Ahmed Dede (ö.1674) ve Nâbî (ö.1712) yüzyılın en önemli dîvân şairleri arasında yer aldılar.
XVII. yüzyılda gerek bestekârlık ve gerekse icrâcılık alanında büyük gelişmelerin kaydedildiği görülmektedir. İstanbul merkez olma kaydıyla başta Bursa olmak üzere Edirne, Diyarbakır, Konya gibi şehirlerde geniş bir mûsikî faaliyetinin cereyan ettiğini; Kahire, Kırım, Bağdat, Halep, Şam gibi merkezlerde de birçok mûsikîşinasın yetiştiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Bu dönemde bilhassa tarikatların, toplum içerisindeki eğitim, öğretim ve sanat faaliyetlerine büyük katkıda bulunduğunu ve tekkelerin birer müessese anlayışı içerisinde özellikle mûsikî sanatının gelişmesinde büyük rol oynamışlardır. Örnek olarak Mısır’da mûsikînin yayılmasında Mevlevîlik ve Gülşenîliğin önemli tesirleri olduğunu söyleyebiliriz.
Niyâzî-i Mısrî’nin Manzûmelerinde Geçen Mûsikî Terimleri
Nutk-i şerîflerde “Çevgân, kûs, tabl ve çeng” olarak dört tane enstrüman ismi geçmektedir. Çevgân, gümüş bir sapın üzerindeki zincir, çıngırak veya ziller vâsıtasıyle ses çıkaran, aşağı yukarı, sağa sola oynatılmak sûretiyle kullanılan, mehter mûsikîmize âit bir usûl vurma sazı. Kûs veya kös, büyük davuldur; “Kûs-i rıhlet” ölüm davulu demektir. Tabl, davul. Çeng, “harb”e benzeyen bir çeşit telli çalgıdır.
Çevgân
- Kandedir cehlile zulmet nefs-i su’bânındadır
Kandedir ilmile hikmet bil anı cânındadır
Al ele çevgân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapagör tevhid topunu çünkü meydânındadır[3]
- Ey sanem n’oldun cana kasdın var
Bağrımı deldin kana kasdın varBaşım önünde çevgân elinde
Çalmadan gayri ya ne kasdın var[4] - Hataya alleme’l-esmâ rumûz-ı sırr-ı vahdetdir
Nişâna ilm-i esrârın o kim fehmeylemez remzin
Çeker el gayr-ı Hak’dan ol bu mânâ özge seyrândır
Ser-i uşşâkı top eyler anın kim raksı çevgândır[5]
- Evvelimde dinmez idi âh u efgânım benim
Gice gündüz gitmez idi zâr u giryânım benimTop ile çevgânı sundu bana canan lutf ile
Bendedir amma görünmez top u çevgânım benim[6] - Cânını terk etmedin cânânı arzularsın
Zünnârını kesmedin imânı arzularsınŞol uşacıklar gibi binersin ağaç ata
Çevgân ile topun yok meydânı arzularsın[7]
Kûs
- Kûs-ı rıhlet çaldı mevt ammâ henüz cân bî-haber
Asker-i a’zâya lerze düştü sultan bî-haber[8] - Hevâ ise yeter gönül gel Allâh’a dönelim gel
Sivâ ise yeter ey dil gel Allâh’a dönelim gelBize Hak’dan gel olmadan ecel kûsı vurulmadan
Cânın Azrâil almadan gel Allâh’a dönelim gel[9]
Tabl
- Doğdu ol sadr-ı risâlet bastı arş üzre kadem
Saldı ol nûr-i nübüvvet pertevin fevka’l–ümemÇalınıp tabl-ı beşâret geldi şâh-ı enbiyâ
Gulgule doldu cihâna kondu ol sâhib-âlem[10] - Nevbahar erişti bidâr olayım şimdengeru
Andelib-i bağ-ı gülzâr olayım şimdengeruÇalıben Mansûr gibi tabl-ı ene’l-hak nevbetin
Gireyim meydâna berdâr olayım şimdengeru[11
Çeng
- Köstebektir köstebektir köstebek
Ol münâfıklar vezîr olsun ya bekÇenginin çengi ona Kur’ân yeter
Cânına kelb ürdüğü nân u nemek[12]
“Semâ” kelimesi birkaç manzumede geçmekle beraber – “Gir semaa zikrile ben yane yane hu deyu” nutkunun haricinde- genellikle gökyüzü manasında kullanılmış olması hasebiyle buraya almadık. Bunların dışında müzik ile ilgili olarak “saz” kelimesinin geçtiği beyit de şu şekildedir:
- Bülbülleri nâlân eder cân u dili hayrân eder
Bahçeleri seyrân eder her kûşede hûbân kamu
Eşcârda sazlar çalınır dallarda meyve salınır
Sen sunmadan ol yolunur her emrine fermân kamu[13]
Bu örnekler bize kıymetli bilgiler vermektedir:
- Öncelikle XVII. Yüzyılda halvetî tekkelerinde gerek zikir gerekse meşk esnasında yukarda isimleri zikredilen sazlar kullanılmaktadır.
- Günümüzde zikirlerde pek fazla kullanılmayan çevgânın bu dönemde ritim sazı olarak çok kullanıldığını tespit ediyoruz.
- “Kûs-i rıhlet”, “tabl-ı beşâret” gibi tasavvufî deyimler ve mecazlarda saz isimlerinin kullanılmasından hareketle, tekkelerde sazlara müzikal ihtiyaçtan farklı ve oldukça önemli anlamlar yüklendiğini tespit ediyoruz. Aynı Mevlevi ayinlerinde kudümün ilk “düm” vuruşunun “kün” (ol) emrini temsil etmesi gibi.
- son olarak tespit ettiğimiz bir beytinde sazlardan bahsetmesi, Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin mûsikîden bîgâne olmadığını ifade etmesi açısından önemlidir.
Niyâzî-i Mısrî’nin Bestelenmiş Eserleri
Niyâzî-i Mısrî’nin manzûmeleri, Yunus Emre hazretlerinden sonra en çok bestelenen eserlerdir. Hz. Yunus Emre’nin manzumelerine 731 farklı beste yapılmıştır. Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin şiirlerinin ise 282 farklı bestesi vardır. Bunlardan 197 tanesini besteli haliyle günümüze ulaşmakla birlikte 85 tanesinin bestesi günümüze ulaşamamıştır. Resmi veya özel arşivler arasında yaptığımız taramalarda bu 85 eserin notasına rastlayamadık. Bununla birlikte hazretin yaşadığı dönemden itibaren günümüze kadar yapılmış ve okunagelen besteleri notalarıyla tespit ettik. Bu eserlerin modern tekniklerle yazılmış halleri 2010 senesinde Malatya Belediyesi Kültür Yayını olarak basılmıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki bu eserin yayımından itibaren 5 yeni eser bestelenmiştir. Ayrıca son aldığım bilgiler çerçevesinde yaklaşık 15 bestenin daha olduğunu duyduk ve bunları tespite çalışmaktayız.
Mevcut eserler arasında 44 farklı makam (Acem 2, acemaşiran 8, acemkürdî 3, bayati 4, beste ısfahan 1, bestenigar 5, buselik 1, dilkeşhaveran 1, dilkeşide 1, evc 10, eviç ısfahan 1, ferahnak 1, gerdaniye 3, Gülizar 3, hicaz 18, hisarbuselik 1, hüseyni 22, hüzzam 7, ırak 6, ısfahan 1, karcığar 2, mahur 4, muhayyer 4, muhayyerkürdi 2, müstear 2 neva 3, neveser 2, nihavend 14, nikriz 1, nühüft 3, pençgah 1, rast 10, ruy-i ırak 1, saba 7, sazkar 1, segah 10, sultaniyegah 1, şedaraban 3, şehnaz 5, şevkutarab 2, uşşak 10) kullanılmıştır.
Ayrıca 15 farklı (Aksak 1, Curcuna 3, Devr-i revan 1, çeng-i harbi 1, Devrihindi 15, Durak Evferi 24, Düyek 54, evsat 11, hafif 1, Müsemmen 5, nim evsat 5, raks aksağı 1, Semâî 1, Sofyan 65, Türk Aksağı 1, Yürüksemâî 4) usûl kullanılmıştır.
Şiirler 75 farklı bestekâr (Ali Şîruganî 17+36=53, H. Sâdeddin Arel 15, M. Hakan Alvan 8) tarafından değerlendirilmiştir.
En çok beste yapılan eseri, 10 besteyle “Ey garip bülbül diyârın kandedir” manzûmesidir. Bunu 8 besteyle “Derman arardım derdime” ve 6 besteyle “Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan” manzûmeleri takip etmektedir.
Niyâzî-i Mısrî’nin Bestelenmiş Eserlerinin Tasavvufi Özellikleri
Niyâzî-i Mısrî hazretleri Ümmî Sinan hazretlerine bağlı olarak çerçevesinde Halvetî tarikatı müntesibidir. Halvetî tarikatinin zikrullahını incelediğimiz takdirde en önemli unsurun “halveti devranı” olduğunu tespit etmekteyiz. Devran ayinlerinin en yaygını olan devran ayini iki aşamalıdır ve zakirler kendilerine ayrılmış maksurede zikre ilahi okuyarak ve vurmalı sazlar çalarak eşlik ederler. Kıyam ayininde olduğu gibi öncelikle “cumhur ilahi” ile zikre başlarlar. Hu ismiyle başlayan devran içerisinde 3. Hu ismiyle zakirler de zikrin perde ve ritmine uygun ilahi okumaya başlarlar. Hay ismi zikriyle beraber zakirler bendir, mazhar, kudüm, halile, nevbe vb. ritm sazları vurmaya başlarlar. Devranın yürütülmesi ve idaresi tamamıyla şeyh efendiye aittir. Bundan dolayı devrani şeyhlerinin mutlaka müzik bilgisi olması ve zakirbaşı ile müzikal açıdan –bilhassa ritim- iyi anlaşabilmeleri grekmektedir. Zikir ve devran devam ederken zakirler de okumaya ve çalmaya devam ederler. Ritim ilahilden ilahiye geçerken hızlanır. Gerektiğinde aralarda kasideler ve ney taksimleriyle makam değştirilebilir.
Dolayısıyla bu kadar çok müziğin kullanıldığı bir ayinde Niyâzî-i Mısrî hazretleri musikiden bigane kalamayacağı gibi tarikatin dervişleri de yaptıkları bestelerde devrana uygun ilahiler bestelemişlerdir. Hazretin manzumeleri bilhassa cumhur ilahi, durak, kaside ve ritmik ilahi bestelerine oldukça uygundur. Bundan dolayı Niyâzî-i Mısrî hazretlererinin nutk-i şeriflerine yapılan besteler camiden daha çok tekkelerde; tekkeler arasında da devran eden halveti tekkelerinde çokça kullanılmaktadır.
Niyâzî-i Mısrî hazretlerinin manzûmelerine yapılan en erken bestelere XVII. yüzyılda rastlamaktayız:
Halvetî şeyhi Nefesanbarı Osman Efendi (ö.1683). Müderrislik ve vâizlik gibi görevlerde bulunan Osman Efendi bazı manzumeleri ve bestelediği ilâhileriyle bilinmektedir. Niyâzî-i Mısrî’ye ait “Tâlib-i Hakk’ın devâsı derd dürür” mısraıyla başlayan güfteyi Irak makamında bestelemiştir.
Aynı zamanda değerli bir hattat olan Mustafa Anber Ağa (ö.1684) devrin son yarısında daha çok dinî eserleriyle tanınan mûsikîşinaslardandır. Niyâzî-i Mısrî’ye ait “Bir kimse acep yokmu ki” mısraıyla başlayan güfteyi eviç, “Ey bülbül-i şeydâ yine efgâne mi” mısraıyla başlayan güfteyi uşşak makamında bestelemiştir.
Gülşeniyye tarîkatı mensubu olup “Mutî” mahlâsıyla yazdığı şiirleri ve bestelediği ilâhiler ile tanınmış Kefeli Derviş Abdî (ö.1695)[14], Niyâzî-i Mısrî’ye ait “Tâlib-i Hakk’ın devâsı derd dürür” mısraıyla başlayan güfteyi bestenigar makamında bestelemiştir.
Bir müddet Kefe Vâlisi Ahmed Paşa’nın Dîvân kâtipliğinde bulunan, hattât ve bilhassa dindışı sahada bestelediği bir hayli eseriyle bilinen Âhenî Mehmed Çelebi (ö.1700) de devrin önemli bestekârlardandır. Niyâzî-i Mısrî’ye ait “Uyan ey gafletten naim” mısraıyla başlayan güfteyi hüseyni, “Ey çarh-i dûn n’ettim sana” manzumesini muhayyer makamında bestelemiştir.
1703 yıllarında vefat ettiği tahmin edilen ve “Akbaba İmamı” diye tanınan Şeyh Mehmed Zaîfî Efendi, ilmiye sınıfına mensup, mürettep bir “dîvânçe” sahibi, Bursa’da yetişmiş, dinî ve dindışı pek çok eser bestelemiş Mehmed Tâlib Efendi (ö.1706), Buhûrîzâde Mustafa Itrî (ö. 1712), Türk dinî mûsikîsinin en büyük bestekârı kabul edilen Gülşenî şeyhi Derviş Ali Şiruganî (ö. 1714), Saray’da yetişmiş ve müezzin-i şehriyârîler arasında yer almış, ayrıca bestelediği eserlerle şöhret olmuş mûsikîşinaslardan biri Tosunzâde Abdullah Efendi (ö.1715), Nalburizade Mehmed Efendi (ö. 1720?), İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Camii na’thânı Niznâm Yusuf Çelebi (ö.1728?), bestelediği yüzlerce eserle Ali Şîruganî’den sonra dinî mûsikîde en çok eser besteleyen mûsikîşinas olarak bilinen Çâlâkzâde Mustafa (ö.1757) Efendiler Hz. Niyâzî-i Mısrî’nin manzumelerine en erken beste yapan bestekarlarımızdır.
Niyâzî-i Mısrî’ye Ait Eserlere Yapılan Besteler Tablosu (Güfteye göre)
No | Güftenin ilk satırı | Makam | Usûl | Bestekâr |
1 | Aç gözün dildâre bak | Bestenigâr | Evsat | Abdülkadir Töre |
2 | Ahvâl-i serencâmım bu sâate | Muhayyer | Düyek | Ali Şîruganî |
3 | Âşinâ-yı aşk olandan | Şehnâz | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
4 | Âşinâ-yı aşk olandan | Hicaz | – | Dede Efendi |
5 | Âşinâ-yı aşk olandan | Hüseynî | Düyek | R. Tekin Uğurel |
6 | Aşkın kime yâr olur | Uşşak | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
7 | Aşkın meyine ben kana geldim | Şevkutarab | Ağır Düyek | – |
8 | Aşkın meyine ben kana geldim | Uşşak | Sofyan | Cüneyd Kosal |
9 | Aşkın meyine ben kana geldim | Nihâvend | Sofyan | Ender Doğan |
10 | Aşkın meyine ben kana geldim | Hüseynî | Sofyan | Fatih Koca |
11 | Aşkın meyine ben kana geldim | Şehnâz | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
12 | Aşkın meyine ben kana geldim | Hüseynî | Sofyan | M. Hakan Alvan |
13 | Aşkın nârına dost ben kana geldim | Rast | Sofyan | Osman Nûri Özpekel |
14 | Ayağı tozunu sürme çekelden | Sûzidil | Durak Evferi | Dede Efendi |
15 | Bahr içinde katreyim | Nihâvend | Düyek | Adnan Üzülmez |
16 | Bahr içinde katreyim | Sûznâk | Sofyan | Arslan Hepgür |
17 | Bahr içinde katreyim | Neveser | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
18 | Bakıp cemâl-i yâre | Segâh | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
19 | Bakıp cemâl-i yâre | Segâh | Düyek | Ahmed Özhan |
20 | Bakıp cemâl-i yâre | Acemaşîran | Yürüksemâî | Ali Şîruganî |
21 | Bakıp cemâl-i yâre | Hicaz | Nîm Evsat | Doğan Ergin |
22 | Bakıp cemâl-i yâre | Muhayyer | Düyek | Doğan Ergin |
23 | Bârekallah gülsitân-ı bülbülândır | Hicaz | Sofyan | Ahmet Hakkı Turabi |
24 | Belirmez ârifin nâm ü nişânı | Uşşak | Düyek | R. Tekin Uğurel |
25 | Ben sanırdım âlem içre | Nihâvend | Sofyan | Bora Uymaz |
26 | Ben sanırdım âlem içre | Rast | Durak Evferi | Çalakzâde Mustafa Ef. |
27 | Ben sanırdım âlem içre | Karcığar | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
28 | Ben sanırdım âlem içre | Sabâ Bûselik | Düyek | M. İsmail Hakkı Bey |
29 | Ben sanırdım âlem içre | Sûzidil | Müsemmen | Zeki Atkoşar |
30 | Bilenler vech-i cânânı | Hicaz | Sofyan | Yahya Soyyiğit |
31 | Bilmem n’etsem n’eylesem | Gerdâniye | Yürüksemâî | Yalçın Tura |
32 | Bir şehre erişti yolum | Hicaz-Aşîran | Düyek | – |
33 | Bir yüze dûş oldu gözüm | Hüseynî | Nîm Evsat | Ali Şîruganî |
34 | Bugün bir meclise vardım | Nevâ | Sofyan | Osman Akbaş |
35 | Bulan özünü gören yüzünü | Evc | Düyek | İzzettin Hümayi Elçioğlu |
36 | Bulan özünü gören yüzünü | Hüseynî | Sofyan | Osman Akbaş |
37 | Bulan özünü gören yüzünü | Rast | Çeng-i Harbi | Refik Fersan |
38 | Can bu ilden göçmeden | Nihâvend | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
39 | Can bu ilden göçmeden | Hüzzam | Düyek | Yahya Soyyiğit |
40 | Can bu ilden göçmeden | Dilkeşhaveran | Devrihindi | M. İhsan Özer |
41 | Can yine bülbül oldu | Sâzkâr | Düyek | – |
42 | Can yine bülbül oldu | Bayâtî | Sofyan | – |
43 | Can yine bülbül oldu | Nevâ | Sofyan | – |
44 | Can yine bülbül oldu | Uşşak | Sofyan | – |
45 | Can yine bülbül oldu | Evc | Sofyan | Muzaffer Ozak |
46 | Canâne görünür bana | Beste-Isfahan | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
47 | Candan talep kıl yârini | Hüseynî | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
48 | Candan talep kıl yârini | Muhayyer | Sofyan | Ramazan Kâmiloğlu |
49 | Cümle âzâdan gelir Allâhüekber | Hüseynî | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
50 | Çıkıp hüccac ile gitmek ne güzeldir | Hisarbuselik | Raks aksağı | Halil Çay |
Çıkıp hüccac ile gitmek ne güzeldir | Şehnaz | Sofyan | Mehmet Kemiksiz | |
51 | Çün sana gönlüm müptelâ düştü | Gülizar | Düyek | – |
52 | Çün sana gönlüm müptelâ düştü | Rast | Sofyan | – |
53 | Çün sana gönlüm müptelâ düştü | Nihâvend | Sofyan | Bora Uymaz |
54 | Çün sana gönlüm müptelâ düştü | Hüseynî | Sofyan | Hâfız Post |
55 | Derd-i Hakk’a tâlip ol | Evc | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
56 | Derd-i Hakk’a tâlip ol | Sabâ | Sofyan | R. Tekin Uğurel |
57 | Derd-i Hakk’a tâlip ol | Ferahnâk | Hafif | Zekâî Dede |
58 | Derman arardım derdime | Nühüft | Düyek | – |
59 | Derman arardım derdime | Hüseynî | Sofyan | – |
60 | Derman arardım derdime | Nihâvend | Sofyan | Ahmet Hakkı Turâbi |
61 | Derman arardım derdime | Mâhur | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
62 | Derman arardım derdime | Müstear | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
63 | Derman arardım derdime | Hüzzam | Durak Evferi | Hasan Esen |
64 | Derman arardım derdime | Acemaşîran | Sofyan | M. İsmail Hakkı Bey |
65 | Derman arardım derdime | Acemaşîran | Sofyan | Rif’at Bey |
66 | Derviş olan kişinin sözleri | Rast | Devrihindi | Dede Efendi |
67 | Devrân odur kim devrini | Evc | Nîm Evsat | Ali Şîruganî |
68 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Tebriz | Düyek | – |
69 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Nevâ | Sofyan | Ali Şîruganî |
70 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Hüzzam | Devrihindi | Seyyid Abdülkadir Bey |
71 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Şevkutarab | Düyek | Seyyid Abdülkadir Bey |
72 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Irak | Sofyan | Şeyh Münir Ef. |
73 | Doğdu ol sadr-ı risâlet | Evc | Devrihindi | Yahya Soyyiğit |
74 | Dönmek ister gönlüm cümle sivâdan | Hüseynî | Sofyan | – |
75 | Dönmek ister gönlüm cümle sivâdan | Gülizar | Yürüksemâî | Ahmet Hakkı Turâbi |
76 | Elâ ey mürşid-i âlem | Mâhur | Düyek | R. Tekin Uğurel |
77 | Erimiz erdir pîrimiz pîrdir | Hüzzam | Sofyan | R. Tekin Uğurel |
78 | Esmâ-i İlâhiyye’de bî-had | Hicaz | Devrihindi | – |
79 | Esmâ-i İlâhiyye’de bî-had | Zirgüleli Hicaz | Devrihindi | – |
80 | Essala her kim gelir | Bestenigâr | Evsat | – |
81 | Essala her kim gelir | Sultâniyegâh | Düyek | Enes Ergür |
82 | Essala her kim gelir | Dilkeşîde | Devrihindi | M. Hakan Alvan |
83 | Ey Allâh’ım seni sevmek | Nihâvend | Düyek | Tâhir Karagöz |
84 | Ey bülbül-i şeydâ | Hicaz | Sofyan | Eyyubî Ali Rıza Bey |
85 | Ey bülbül-i şeydâ | Hüzzam | Düyek | Seyyid Abdülkadir Bey |
86 | Ey derde dermân isteyen | Nihâvend | Sofyan | Ahmet Hakkı Turâbi |
87 | Ey derde dermân isteyen | Acemaşîran | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
88 | Ey derde dermân isteyen | Acemkürdî | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
89 | Ey derde dermân isteyen | Segâh | Sofyan | Yahya Soyyiğit |
90 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Bayâtî | Curcuna | – |
91 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Hicaz | Devrihindi | – |
92 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Müstear | Müsemmen | – |
93 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Hüzzam | Semâî | – |
94 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Rast | Sofyan | – |
95 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Hüseynî | Aksak | Ahmed Hatipoğlu |
96 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Hicaz | Düyek | Ali Şîruganî |
97 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Gülizar | Nîm Evsat | Eyyubî Ali Rıza Bey |
98 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Şedaraban | Düyek | M. Hakan Alvan |
99 | Ey garip bülbül diyârın kandedir | Hümâyun | Müsemmen | Şeyh Hüseyin Ef. |
100 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Bayâtî | Düyek | Hopçuoğlu |
101 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Evc-Isfahan | Düyek | Hulusi Gökmen |
102 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Sûzidil | Düyek | Mehmed Kemiksiz |
103 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Uşşak | Düyek | R. Tekin Uğurel |
104 | Ey gönül gel Hakk’a giden râhı bul | Rast | Müsemmen | – |
105 | Ey gönül gel Hakk’a giden râhı bul | Karcığar | Sofyan | – |
106 | Ey gönül gel Hakk’a giden râhı bul | Segâh | Durak Evferi | Kuşçuzâde Derviş Halil |
107 | Ey gönül gel Hakk’a giden râhı bul | Sultâni Segâh | Sofyan | M. Hakan Alvan |
108 | Ey gönül gel olmagıl Hak’dan ırak | Hicaz | Sofyan | Ramazan Kâmiloğlu |
109 | Ey gönül gûş eyle gel | Sûzidil | Nîm Evsat | Dede Efendi |
110 | Ey kerîm Allah ey ganî sultan | Gerdâniye | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
111 | Ey kerîm Allah ey ganî sultan | Evc | Düyek | Hâfız Post |
112 | Ey kerîm Allah ey ganî sultan | Acemaşîran | Müsemmen | Sâdun Aksüt |
113 | Ey sanem n’oldun cânâ kastın mı var | Evc | Sofyan | Tâlib Özkan |
114 | Ey tarîkat erleri | Evc | Evsat | Ali Şîruganî |
115 | Eylesin Allah çok tahiyyâtı | Uşşak | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
116 | Ezelden nârına aşkın | Bûselik | Sofyan | M. Hakan Alvan |
117 | Gel ey bâd-ı sabâ lûtf eyle | Evc | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
118 | Gir semâa zikr ile | Hicaz | Sofyan | – |
119 | Gir semâa zikr ile | Nihâvend | Sofyan | Adnan Üzülmez |
120 | Gir semâa zikr ile | Mâhur | Devr-i Revân | Ali Şîruganî |
121 | Gir semâa zikr ile | Hüseynî | Sofyan | Der. : Ender Doğan |
122 | Gir semâa zikr ile | Segâh | Sofyan | S. Eyyubi Işıksal |
123 | Gönülleri doldurur erenlerin halveti | Şedaraban | Sofyan | Hoca Fehmi Ef. |
124 | Gönülleri doldurur erenlerin halveti | Gerdâniye | Sofyan | M. Hakan Alvan |
125 | Gönülleri doldurur erenlerin halveti | Şehnaz Aşîran | Sofyan | M. Hakan Alvan |
126 | Gönülleri doldurur erenlerin halveti | Hüseynî | Sofyan | Ramazan Kâmiloğlu |
127 | Gözlerini n’oldu bîdâr eyledin | Sabâ | Düyek | – |
128 | Gül müdür bülbül müdür | Mâhur | Düyek | – |
129 | Gül müdür bülbül müdür | Pençgâh | Evsat | Çalakzâde Mustafa Ef. |
130 | Gül müdür bülbül müdür | Irak | Yürüksemâî | H. Sâdeddin Arel |
131 | Habs için geldi gelip ıtlâk için | Segâh | Evsat | Akbaba İmamı Mehmed Ef. |
132 | Hak ilmine bu âlem bir nüsha imiş | Hicaz | Düyek | R. Tekin Uğurel |
133 | Hak isteyen merd-i hüner | Segâh | Düyek | – |
134 | Hakk’ı seven âşıkların | Hüseynî | Sofyan | – |
135 | Hakk’ı seven âşıkların | Nühüft | Evsat | Bolâhenk Nûri Bey |
136 | Hakk’ı seven âşıkların | Nihâvend | Sofyan | Bora Uymaz |
137 | Halk içre bir âyineyim | Nühüft | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
138 | Hamr-ı rû-yi yâr ile | Rast | Sofyan | Sabâhattin Volkan |
139 | Her neye baksa gözün | Acemkürdî | Sofyan | M. ihsan Özer |
140 | Her yeri hüsnün gülistân eylemiş | Yegâh | Düyek | Abdülkadir Töre |
141 | Her yeri hüsnün gülistân eylemiş | Hüseynî | Düyek | Haydar Akdemir |
142 | Her yeri hüsnün gülistân eylemiş | Muhayyer | Sofyan | Yahya Soyyiğit |
143 | Hevâ ise yeter gönül gel Allâh’a | Hüseynî | Curcuna | Yahya Soyyiğit |
144 | Hüdâ dâvet eder elhamdülillah | Nikriz | Düyek | S. Eyyubi Işıksal |
145 | Hüdâ dâvet eder elhamdülillah | Hüseynî | Düyek | Tâhir Karagöz |
146 | Hüdâ dâvet eder elhamdülillah | Uşşak | Düyek | Tâhir Karagöz |
147 | İki kaşın arasına çekti hatt-ı istivâ | Bestenigâr | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
148 | İlim bahr-i vücûd asdaf anın | Evc | Evsat | – |
149 | İnile ey dertli gönül inile | Rast | Sofyan | – |
150 | İnile ey dertli gönül inile | Hicaz | Sofyan | Ali Şîruganî |
151 | İnile ey dertli gönül inile | Zirgüleli Hicaz | Sofyan | Dellalzâde İsmail Ef. |
152 | İnile ey dertli gönül inile | Bayâtî | Düyek | Şeyh Hüseyin Ef. |
153 | İster isen bulasın cânânı sen | Acemkürdî | Devrihindi | Yalçın Tura |
154 | İster isen mârifette olasın | Rast | Sofyan | Rüştü Eriç |
155 | Kalbini bağ-ı cinan et | Acemaşîran | Düyek | – |
156 | Kalbini bağ-ı cinan et | Rûy-i Irak | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
157 | Kandedir cehl ile zulmet | Sabâ | Evsat | Ali Şîruganî |
158 | Kandedir cehl ile zulmet | Şehnaz | Devrihindi | M. Hakan Alvan |
159 | Kıldan ince ve kılıçtan keskin | Hüseynî-Aşîran | Evsat | – |
160 | Kıldan ince ve kılıçtan keskin | Muhayyersünbüle | Evsat | – |
161 | Kırıp bin pâre eden | Nihâvend | Raks Aksağı | Cem Çırak |
162 | Kim ki aşkın dârına berdâr olur | Uzzâl | Durak Evferi | H. Sâdeddin Arel |
163 | Ol cihânın fahrinin sırrına | Tâhirbûselik | Düyek | Cüneyd Kosal |
164 | Ol cihânın fahrinin sırrına | Hicaz | Düyek | M. Hakan Alvan |
165 | Ol cihânın fahrinin sırrına | Acemaşîran | Evsat | M. İsmail Hakkı Bey |
166 | Ol cihânın fahrinin sırrına | Hüzzam | Sofyan | R. Tekin Uğurel |
167 | Pâdişâha aşkını hem-hâne kıl | Bestenigâr | Düyek | Hoca Fehmi Ef. |
168 | Salâtullah selâmullah | Muhayyerkürdî | Curcuna | Ramazan Kâmiloğlu |
169 | Sana âşıl olan diller | Nihâvend | Düyek | Bora Uymaz |
170 | Sevdim seni hep vârım | Uşşak | Sofyan | – |
171 | Sevdim seni hep vârım | Nihâvend | Sofyan | Bora Uymaz |
172 | Sevdim seni hep vârım | Sûzidil | Düyek | Mehmed Kemiksiz |
173 | Tâlib-i Hakk’ın devâsı derd dürür | Irak | Devrihindi | – |
174 | Tâlib-i Hakk’ın devâsı derd dürür | Irak | Devrihindi | Şeyh Osman Ef. |
175 | Tende cânım canda cânânımdır | Segâh | Düyek | – |
176 | Tende cânım canda cânânımdır | Acem | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
177 | Tende cânım canda cânânımdır | Sabâ | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
178 | Tende cânım canda cânânımdır | Neveser | Devrihindi | H. Sâdeddin Arel |
179 | Yine dil na’tini söyler Muhammed | Acem | Durak Evferi | – |
180 | Yine dil na’tini söyler Muhammed | Yegâh | Düyek | Emin Ongan |
181 | Yine firkat nârına yandı cihan | Acemaşîran | Düyek | – |
182 | Yine firkat nârına yandı cihan | Bestenigâr | Düyek | Abdülkadir Töre |
183 | Yine firkat nârına yandı cihan | Segâh | Düyek | Abdülkadir Töre |
184 | Yine firkat nârına yandı cihan | Sabâ | Düyek | Enes Ergür |
185 | Yine firkat nârına yandı cihan | Sabâ | Düyek | M. İsmail Hakkı Bey |
186 | Zâhidâ sûret gözetme gir içeru | Irak | Yürüksemâî | – |
187 | Zâhidâ sûret gözetme gir içeru | Hüseynî | Düyek | Hüsnü Yetişken |
188 | Zâhidâ sûret gözetme gir içeru | Irak | Düyek | III. Selim |
189 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Uşşak | Durak Evferi | Ali Şîruganî |
190 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Nihâvend | Devrihindi | Bora Uymaz |
191 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Hüseynî | Sofyan | Der.: Abdülkâdir Şaşmaz |
192 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Şedaraban | Devrihindi | Enes Ergür |
193 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Hüseynî | Devrihindi | Özata Ayhan |
194 | Zulmet-i hicrinde bîdâr olmuşam | Uşşak | Sofyan | Dursun Çakmak |
195 | Zühdünü ko aşka | Hüseynî | Düyek | – |
196 | Zühdünü ko aşka düş | Isfahan | Düyek | – |
Notası tespit edilemeyen eserler (Güfteye göre)
No | Güftenin ilk satırı | Makam | Bestekâr |
1 | Aldın mı gönül hüsn ile yektâ | Mâhur | Ali Şîruganî |
2 | Ârifin mutlak kelâmın | Rast | Şeyh Mehmed Kâdirî |
3 | Âriflere esrâr-ı Hüdâ’dan haberim | Zîrefkend | Ali Şîruganî |
4 | Âşinâ-yı aşk olandan âh ü zâr | Şehnâz | Ali Şîruganî |
5 | Âşinâ-yı aşk olandan âh ü zâr | Hicaz | – |
6 | Aşkın kime yâr olur | Çârgâh | Ali Şîruganî |
7 | Aşkın kime yâr olur | Hüseynî | – |
8 | Aşkın meyine ben kana geldim | Hüseynî | Ali Şîruganî |
9 | Aşkın meyine ben kana geldim | Hüseynî | Kuşçuzâde Osman Çelebi |
10 | Bahr içinde katreyim | Nikriz | Ali Şîruganî |
11 | Bilenler vech-i cânânı | Nevâ Sünbüle | Hâfız Post |
12 | Bir kimse acep yokmu ki | Evç | Anber Mustafa Ağa |
13 | Bir kimse acep yokmu ki | Evç | Yekçeşm Mustafa Ağa |
14 | Cânâne görünür bana | ? | Çalakzâde Mustafa Ef. |
15 | Cânâne görünür bana | Nikriz | – |
16 | Can bu elden göçmeden | Hisar | Çalakzâde Mustafa Ef. |
17 | Can bu elden göçmeden | Nişâbur | – |
18 | Derd-i Hakk’a tâlip ol | Arazbar | Çalak Şeyh Ahmed |
19 | Derd-i Hakk’a tâlip ol | Segâh | – |
20 | Derviş olan âşık gerek | Sabâ | Ali Şîruganî |
21 | Derviş olan kişinin sözleri | Rehâvî | Ali Şîruganî |
22 | Devredip geldim cihâna | Bestenigâr | Kefeli Derviş Abdi |
23 | Devredip geldim cihâna | Bestenigâr | Eyyûbî Bayramzâde |
24 | Dönmek ister gönlüm | Bestenigâr | Ali Şîruganî |
25 | Dönmek ister gönlüm | Irak | Ali Şîruganî |
26 | Esmâ-i İlâhiyyede bîhad hünerim | Çârgâh | Ali Şîruganî |
27 | Ey bülbül-i şeydâ yine efgâne mi | Uşşak | Anber Mustafa Ağa |
28 | Ey çarh-i dûn n’ettim sana | Muhayyer | Âhenî Mehmed Çelebi |
29 | Ey çarh-i dûn n’ettim sana | Hicaz | – |
30 | Ey derde dermân isteyen | Muhayyer | Dede Efendi |
31 | Ey gönül gel ağlama zârı zârı | Muhayyer | Ali Şîruganî |
32 | Ey gönül gel ağlama zârı zârı | Uzzâl | Neyzen Derviş Mehmed |
33 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Segâh | Ali Şîruganî |
34 | Ey gönül gel gayrıdan geç | Segâh | Kuşçuzâde Osman Çelebi |
35 | Elâ ey mürşid-i âlem | Mâhur | Attar Ahmed |
36 | Ey şeh zen-i dünyânın | Segâh | Çalakzâde Mustafa Ef. |
37 | Gel ey bâd-ı sabâ lûtfeyle | Nevâ | Ali Şîruganî |
38 | Gel ey gurbet diyârında | Mâhur | Ali Şîruganî |
39 | Gir semâa zikr ile | Rast | – |
40 | Gül müdür bülbül müdür | Sünbüle | Ali Şîruganî |
41 | Habs için geldi gelir ıtlâk için | Rehâvî | Akbaba İmamı Mehmed Ef. |
42 | Hakk’ın kullarını bâzı kul eyler | Isfahan | Şeyh Mehmed Kâdirî |
43 | Hak ilmine bu âlem bir nüsha imiş | Evç | Ali Şîruganî |
44 | Hatm-i cem’i’l-mürselînin fahridir | Acem | Ali Şîruganî |
45 | Hatm-i cem’i’l-mürselînin fahridir | Irak | – |
46 | İbn-i vaktim ben ebü’l-vakt | Aşîran | Ali Şîruganî |
47 | İbn-i vaktim ben ebü’l-vakt | Hüseynî Aşîran | Ali Şîruganî |
48 | İbn-i vaktim ben ebü’l-vakt | Bûselik Aşîran | – |
49 | İbn-i vaktim ben ebü’l-vakt | Mâhur | – |
50 | İki kaşın arasında çekti hatt-ı istivâ | Muhayyer | Ali Şîruganî |
51 | İster isen bulasın cânânı sen | Acem | Ali Şîruganî |
52 | Kalbini bâğ-ı cinân et | Irak | Ali Şîruganî |
53 | Kim ki aşkın dârına berdâr olur | Nevâ | Şeyh Mehmed Kâdirî |
54 | Kim ki candan geçmez ise | Uzzâl | Ali Şîruganî |
55 | Ol cihânın fahrinin sırrına | Uşşak | Bursalı Bakkal Mehmed |
56 | Ol menem kim vâkıf-ı esrâr-ı | Hüseynî | Ali Şîruganî |
57 | Ol menem kim vâkıf-ı esrâr-ı | Sultânî Irak | Ali Şîruganî |
58 | Rumuz-i enbiyâyı vâkıf-ı esrâr | Baba Tâhir | Ali Şîruganî |
59 | Rumuz-i enbiyâyı vâkıf-ı esrâr | Baba Tâhir | Nâlîzâde İbrahim |
60 | Sâlikin mürşidine hizmeti şâhâne | Sabâ | Ali Şîruganî |
61 | Sâlikin mürşidine hizmeti şâhâne | Çârgâh | – |
62 | Sen seni bilmektir pîre ülfetten | Aşîran | Hâfız Post |
63 | Sen seni bilmektir pîre ülfetten | Hüseynî Aşîran | Itrî |
64 | Sen seni bilmektir pîre ülfetten | Bûselik Aşîran | Ali Şîruganî |
65 | Şunlar ki görüp yüzünü | Hüseynî | Ali Şîruganî |
66 | Tâ ezelden biz bu aşk içinde | Hisar | Ali Şîruganî |
67 | Tâlib-i Hakk’ın devâsız derd durur | Bestenigâr | Bursalı Tâlib |
68 | Tâlib-i Hakk’ın devâsız derd durur | Sultânî Irak | – |
69 | Tende cânım canda cânânımdır | Acem | Hâfız Post |
70 | Uyan gafletten ey g%fil | Nişâbur | H. Sâdeddin Arel |
71 | Uyan Gafletten ey nâ’im | Hüseynî | Âhenî Mehmed Çelebi |
72 | Uyan Gafletten ey nâ’im | Hüseynî | Nalburî Mehmed Çelebi |
73 | Uyan gözün aç durma | Arazbar | Bursalı Tâlib |
74 | Varlığın mahv eyleyip | Evç | Ali Şîruganî |
75 | Yakıp aşk oduna câm-ı meşâmın | Bûselik Aşîran | Tosunzâde Abdullah |
76 | Yârab bize ihsân et | Rehâvî | – |
77 | Yârab bize ihsân et | Evç | – |
78 | Yaz gelince kuşça kuşlar Hû diyor | Muhayyerkürdî | – |
79 | Yine dil nâtini söyler | Bayâtî | – |
80 | Zât-ı Hak’da mahrem-i irfân olan | Sabâ | Ali Şîruganî |
81 | Zehî kenz-i hafî kan’dan gelir | Baba Tâhir | Niznâm Yusuf Çelebi |
82 | Zerreler zâhir mi olurdu | Hüseynî | Ali Şîruganî |
83 | Zuhûr-i kâinâtın mâdenisin | Muhayyer | Ali Şîruganî |
84 | Zulmet-i hicrinde bîdâr olmuşum | Bayâtî | Bursalı Bakkal Mehmed |
85 | Zulmet-i hicrinde bîdâr olmuşum | Bayâtî | Ali Şîruganî |
[1] Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Türk Din Musikisi Anabilim Dalı.
[2] Nutuk: “Konuşmak” anlamına gelmektedir. Şeyh efendinin, hikmet dolu sözlerine “nutuk” veya saygı ifadesiyle “nutk-i şerîf” denilmektedir. Şeyhlerin mürîdlerine yaptığı ahlâkî konuşmalara, söylediği şiirlere nutuk adı verilir. Nutuk ile nefes, hemen aynı manada olmakla birlikte; “nutuk” sadece okunmak, “nefes” ise terennüm etmek içindir. Bu anlamda Allah dostları boş lâf konuşmaktan sakınırlar; dolayısıyla sözleri boşuna değildir, bir anlamı ve rûhu vardır. Hatta bu meyanda tekke kültüründe “nutkun canı var, tutmayana zararı var” sözü darb-ı mesel olmuştur (Cebecioğlu, 1997: 307; Safer Baba, 1998: 281).
[3] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 213.
[4] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 223.
[5] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 244.
[6] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 295.
[7] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 327.
[8] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 212.
[9] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 288.
[10] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 301.
[11] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 343.
[12] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 275.
[13] Kenan Erdoğan, Niyazi Mısrî, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, s. 345.
[14] İsmail Belîğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân, Bursa 1302, s.527; Hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Nuri Özcan, “ Derviş Abdi, Kefeli, DİA., c.IX., s.190.