Tekkelerde yapılan zikir törenlerinin bir mânevî dinlenme zamanı sayılabilecek aralarında okunmak üzere bestelenmiş, irticâlî denebilecek bir serbestlikte olan ilâhilerin adıdır. Allah’ın yüceliği, kudreti, azameti gibi konuları işleyen durakların terennüm kısımları bulunmaz. Bunun yerine cümle arlarında uygun yerlere “hak dost, dost, ah, hu, ya hak” gibi lâfzî terennümler yerleştirilir. Güfteleri birer dörtlükten oluşur, mânâ itibarıyle tamamen tasavvufî olup, çoğunlukla “Vahdet-i Vücûd” felsefesini işlerler. Bestelenmiş düzenleri dindışı mûsikî formlarımızdan “Murabbâ besteler” gibidir. Farklı olan tarafı bendlerin arasında terennüm olmamasıdır. Duraklarda zemini meydana getiren ilk mısraın 2. yarısı nakaratı veya bestelerdeki terennümün karşılığı gibi kendi içinde kullanılmıştır. Buna göre şematik yapısı A – A – B – A olur.
Mûsikîmizde bu form, Dr. Suphi Ezgi’nin çalışmalarında “Durak Evferi” usülü ile ölçülmek suretiyle tespit edilmiştir. Duraklar her makamdan ezgilenmiş fakat yalnız “Durak Evferi” usülü ile ölçülmüşlerdir. Durakların Na’tlerden farkı, güftelerinin sadece Allah (c.c)’a ait olmaları iledir. Durakların usüllerine dair “Türk Mûsikîsinin Nazarîye ve Esasları” isimli kitabında Ekrem Karadeniz şöyle söylemektedir: “Bazı mûsikîciler Dr. Suphi Ezgi’nin “Amelî ve Nazarî Türk Mûsikîsi” adlı eserinde ileri sürdüğü görüşe aldanıp Durakların önceleri usülle bestelendiklerini ancak zamanla kulaktan kulağa aktarılırken usülün kaybolduğunu zan ve iddiâ etmektedirler. Hatta daha da ileri gidip 21 darblı “Durak Evferi” usülünü bulduklarını ileri sürerek mevcut durakları bu usüle uydurmaya çalışmaktadırlar. Gerçekten de Türk Mûsikîsinde böyle bir usül vardır ve bu usülle “Durak” tavrında eser bestelemek mümkündür.
Ne var ki, Durakların hepsinin önce usülle bestelendiklerini sanmak yanlıştır. Duraklar öteden beri usülsüz olarak bestelenmiş ve bize kadar böyle gelmiştir. Birçoğunun notaları da elimizdedir. Duraklardan daha eski pek çok eserin usüllerini ve ritmik âhenklerini aynen koruyarak zamanımıza kadar ulaştığını göz önüne alacak olursak, zamanla durakların usüllerini kaybettikleri yolundaki iddianın da ne kadar çürük olduğu anlaşılır.” Üslûp ve hareket bakımından na’tlerden başka bir farkları yoktur. Yine diğerlerinde olduğu gibi bu usülün ritmik yapısı içinde okunmaz, serbest bir icra ile sergilenir. Durakların icra yeri sadece dergâhlardır. Dergâhlarda yapılan “Zikr-i Âleni” esnasında zâkirbaşının zikri durdurup veya zikrin tansiyonunu düşürüp bu eseri okumaya başlamasıyla, zikreden dervişler sükûnete ererler. İşte bu sebeple bu formun adına “Durak” denmiştir.
Ahmet Şahin AK, Türk Din Mûsikîsi, Akçağ Yayınları, Ankara 2009, s. 143-144